"Edebiyatın hayal gücü ve fantastik edebiyat
Geçtiğimiz
günlerde bir grup yazar bir araya gelerek Fantazya ve Bilimkurgu
Sanatları Derneği-FABİSAD’ı kurdular. Dünyanın Öyküsü dergisi bu yeni
oluşumun da etkisiyle yeni sayısında Türk fantastik edebiyatını ve
öykücülüğünü masaya yatırmaya karar verdi. Yasemin Yazıcı’nın
hazırladığı dosyada fantastik edebiyatın önde gelen isimlerinden Kadim
Gültekin ve Yiğit Değer Bengi yazılarıyla, Barış Müstecaplıoğlu, Hamit
Çağlar Özdağ ve Göktuğ Canbaba öyküleriyle yer aldılar. Dosyada ayrıca
Doğu Yücel, Aşkın Güngör ve Hamit Çağlar Özdağ ile fantastik edebiyat
üzerine yapılmış kapsamlı bir söyleşi de bulunuyor."
Dünyanın
Öyküsü bu sayısında da mümkün olduğunca yerli-yabancı çok sayıda
öykücünün yeni öykülerine sayfalarında yer verdi. Celal Özcan, Yiğit
Bener, Müge İplikçi gibi usta kalemlerin yanı sıra, Amerikalı yazar Donald Barthelme, İrlandalı yazar Edna O’Brien, Filistinli öykücü Mahmud Şukayir ve Rus yazar Yuri Bondarev bu isimlerden bazıları.
Herkes kendi masalını yaşar: Murathan Mungan öykücülüğü
Yazar
Necip Tosun, Dünyanın Öyküsü’nün bu sayısında masalsı ve şiirsel
diliyle edebiyatımızın özgün ve üretken yazarlarından Murathan Mungan’ın
öykücülüğünün izini sürdü. 1985’te yayımlanan ilk öykü kitabı Son İstanbul’dan minimal öykülerden oluşan 2011 tarihli Kibrit Çöpleri’ne kadar Mungan’ın öykücülüğü her yönüyle Necip Tosun’un bu özenli incelemesinde.
Türkçe öykünün 80 Kuşağı mercek altında
Ayşegül Tözeren, 80'lere
mercek tuttuğu yazısında, dönemin özel bir alanına yöneliyor; 80
öykücülüğüne. Toplumsal olanla öykülerin sıkı sıkıya örüldüğünün altını
çizen Tözeren, bu örgüyü çözmeye çalışmıyor, 80 öykücülüğüne dair ‘özel
deseni’ okuyor, ona farklı bir kuşaktan yaklaşmaya çalışıyor. Kendi
kuşağının içinden 80'lere baktığı yazısında, dönemin siyasal arka
planını da ihmal etmiyor.
Mustafa Balel ile edebiyattan hayata
Dünyanın
Öyküsü’nün bu sayısında Nemika Tuğcu, 70 kuşağının özgün yazarlarından
Mustafa Balel’le bir söyleşi yaptı. Söyleşinin yanı sıra M. Sadık
Aslankara ve Feridun Andaç da Mustafa Balel’in öykücülüğünü mercek
altına aldılar.
“Medyada göz önünde olmanın en kolay ve en etkin yolu kuşkusuz ki kitabınızın güçlü bir yayınevinde çıkması”
Hikaye,
roman, gezi yazıları, çocuk kitapları, dergiciliği ve çevirileriyle
edebiyatımızın bu üretken ismi 40 yıllık edebiyat geçmişine rağmen
medyada adının pek yer almamasını şöyle açıklıyor:
“Yazdıklarının
daha geniş kitlelere yayılmasını hangi yazar istemez? Ürettiklerinin
her geçen gün biraz daha geniş kitle tarafından izlenmesini düşlemeyen
sanatçı düşünemiyorum. Bazen ‘Ben yazıyorum, okuyan okur’ diye
umursamazmış gibi bir havaya girenler çıkıyorsa da, hepsi laf!
Umursamayan adam yayımlamaz. Çekmecesine saklar, hatta hiç yazmaz.
Yazıyor ve yayımlıyorsa ‘Ben yazıyorum, okuyan okur, umurumda bile
değil’ deme hakkı yoktur.
Yazdıklarımın geniş kitlelere ulaşması tabii ki benim de istediğim şey. Ancak medya, yani gazete, dergi, televizyon
olmadan olmuyor. Onlara ulaşmak da kolay değil. Masallardaki Kaf
Dağı’na benziyor. Yani olanaksız adeta… Bitmez tükenmez yolları kat
etseniz de, bir bakıyorsunuz bir arpa boyu yol almışsınız. Sahi ‘masal
dünyasının arpaları yüzlerce kilometre uzunluğunda mıydı acaba?’
Kendinden,
yapıtından söz ettirmek için ya önemli bir kariyerin olacak ya da
kitapların güçlü bir yayınevinde çıkacak. Bunlar oldu mu tüm kapılar
açılıyor. Yoksa ‘ağzıyla kuş tutsa’ diye bir söz vardır ya… Ağzınla
değil, istersen kirpiğinle tut o kuşu, Çin seddi dikiliyor karşına;
taştan kayadan da değil, çelikten bir set.
‘Önemli
bir kariyerin olacak’ dedim de aklıma geldi. 80’li yılların sonlarına
doğru, hayatta olmadığı için adını veremeyeceğim bir arkadaşın kitabıyla
ilgili yaşanan ilginç bir gelişmeyi unutamıyorum. Şubatta çıkacağı
planlanmış olmalı ki Mart ayı dergilerinde tanıtım yazıları, yazarla
yapılan çarşaf çarşaf söyleşiler yayımlandı ve kitap anında onlarca
dergide liste başı gösterildi. Tersliğe bakar mısınız, o günlerde de
ülkede kağıt sıkıntısı vardı. Seka yeterli kağıt üretmediği için (belki
de grev nedeniyle) yayımcılar ithal kağıt kullanıyordu. Bir talihsizlik
de navlun sorunu nedeniyle İsveç ile Türkiye arasında gemiler çalışmaz olmuştu. Böylece kağıt ancak iki ay sonra ulaşabildi Türkiye’ye.
Yazarın altı, hatta on altı baskı yaptığı söylenen kitabı iki ay sonra
çıktı. O arkadaş geniş kitlelere ulaşan bir derginin başında olmasa
olabilir miydi bunlar? Hele de bu, dergi dergiler zincirine sahip bir
kuruluşun çıkardığı dergiyse.
Medyada
göz önünde olmanın en kolay ve en etkin yolu kuşkusuz ki kitabınızın
güçlü bir yayınevinde çıkması… Benim öyle bir şansım olmadı. Dediğim
türden bir yayınevinde çıkan tek kitabım, ikinci romanım ‘Asmalı
Pencere’ idi. O da talihsiz bir döneme rastladı. Romanım orada çıkmıştı
ama Adam Yayınları’nın o günlerde beni görecek gözü yoktu. Tüm
enerjileri benden beş-altı ay önce ilk kitabını yayımladıkları genç bir
hanımın romanına odaklanmıştı. ‘Asmalı Pencere’ kaynayıp gitti.
Kısacası
yazarları tanıtan, verdikleri ilanlar, yazdırdıkları yazılarla onları
medyaya taşıyan yayınevleri elbette. Kitabınız ne kadar büyük bir
yayınevinde çıkarsa, kendisinden o kadar çok söz ettirecek demektir.
Ödül mekanizmasında da etkin bir güç onlar. Zor bir yanı yok bunun, on
ya da yirmi yılın ödüllerini alan kitapların bir listesini çıkaracak
olursanız, ak mı kara mı ortaya çıkar.
Kısıtlı da olsa medyada yer almanın bir başka yolu da bireysel ilişkiler ki ayrıntısına girmeye hiç gerek yok bunun.”
not: yazı medyatavadan alınmıştır.
not: yazı medyatavadan alınmıştır.
4 yorum:
Tebrikler Göktuğ..
Türk Fantastik Edebiyatı deyince akla gelen ilk isimlerdensin. Hatta benim için ilk sıradasın...
''Ayyaş Buda'' adlı öykün yeni mi?
Blogunda arattım, bulamadım çünkü.
çok teşekkürler zeugma.. Ayyaş Buda daha önce bi yerde yayımlanmadı. yepyeni bir öykü. tam senin tarzın ;) şiddetle öneririm :)
Hadi ya!
İnşallah bulabilirim bu dergiyi o zaman :)
her yerde var dergi. prestijli dergidir kendileri :) D&R gibi yerlerde rahatlıkla bulabilirsin.. okudupunda yorumlarını da beklerim :)
Yorum Gönder