15 Kasım 2013 Cuma

Hayaller, sandıklar ve siktirolupgitmeler hakkında!

...Arzulanan hayallere ulaşmanın iki yolu var. Birincisi ölmek. Basit ve çaba gerektirmeyen bir seçenek gibi görünüyor; çoğu insanın yaptığı gibi yaşarken ölüvermek. İdeallerini veya yapmak istediklerini rafa kaldıran, ona daha kolay geleni ya da ona dikte edileni yapan insanların seçimi; korkakça yaşayıp, başarısız ölenlerin seçeneği. Belki çok fazla belki de çok az para kazananların ama sonuç olarak ruhunuzu zincirlere vuran düzenin esiri olanların seçeneği. Kendini sadece öldüğü anı düşündüğünde mutlu olarak hayal edebilen ve hayallerini ölüm denilen siyah cüppe giyip, harika kontrbas çalan kel adama bırakanların seçeneği…

İkincisi ise çok az insanın seçtiği bir yol. Ölüm pahasına yaşamak isteyenlerin yolu bu ama gerçekten yaşamaktan bahsediyorum! Geçmişi ve ona öğretilen hayatı elinin tersiyle itebilecek cesarete sahip kişilerin yolu. Ait olduğu yerden, dar balık yuvasından, küflenmiş, örümcek ağı bağlamış ininden bir gün ansızın çıkıp cebindeki üç beş kuruşla ya da trilyonlarla dünyanın uzak köşelerine gidebilenlerin, kendini keşfetmenin, öze ilerlemenin ya da sadece yürümekten ve gülmekten korkmayanların yolu. Tabii bunu başarmak demek illa dünyayı alt üst etmek zorunda olduğunuz anlamına gelmiyor. Yürümek, sadece bir seçenek. Yolculuk ya  zihinde ya da toprakta yapılır bilirsiniz. Ya da hem zihinde hem de toprakta… Demek istediğim şu ki, kendi içinde yol kat edenlerin, evrenin ve dünyanın sesini duyabilenlerin yolu bu. Usul usul farkındalığa ulaşabilenlerin yolu. Gözleri hırs ve tutkudan körleşmeyenlerin gizli patikası burası. Demek istediğim o ki, görenlerin köprüsü bu. Bir ev ya da bir araba sahibi olmanın hayatı becermek anlamına gelmediğini kavrayanların yolu. Sırf yalnız ölmemek için ya da hayatını bir başka bireyin üzerine yıkmak için eş arayanların, korku ve delilik arasında yaşlananların yolu değil kesinlikle. Yaşamanın ve öğrenmenin, adımladıkça fark etmenin asıl ilerleme olduğunu anlayabilenlerin yolu. Bir gün bir dilenci gibi dilenip, diğer gün bir zengin gibi yemek yiyebilenlerin seçeneği. Kısacası tüm insanlık gibi düşünüp, kendi hayatını kendi elleriyle yaşayabilenlerin yoludur bu. Kendi kişisel temizliğini o veya bu yolla yapabilenlerin yolu…

Bazıları bu yazdıklarıma sinirleniyor. Sinirlenenler diyor ki, Bırak sen de, herkes yapmak ister bunları ama dediklerini gerçekleştirmek kolay mı, her şey bahsettiğin kadar basit değil seni gidi hayalperest. Sinirlenenler kendi hayatını düşünüyor sonra. Anne ve babasını düşünüyor. Cebindeki soğuk bozukluklar aklına geliyor. Yatmak istediği tüm o çekici kadınlar ve birlikte olduğu daha az çekici kadınlar dolanıyor zihninde. Ertesi gün gitmek zorunda olduğu işi zihnine nüfuz ediyor birden. Gitmezse para kazanamayacak, para kazanmazsa açlıktan ölecek ve asla ama asla evlenemeyecek. Sistemin içinde hapsolmuş diğerleri aklına geliyor sonra. Yalnız olmadığını anlıyor ve umutlanıyor. Mutsuz olarak ölecek tek kişinin kendisi olmadığını anlamak ona mutluluk veriyor. Sadistçe gülümsüyor belki. Çekirdek ailesini kuranların, bir ev ya da bir araba sahibi olanların, deli gibi çalışanların ve kariyer basamaklarını bir bir tırmanan iş kurtlarının, hırslı insanların suçu ne? diyor kendi kendine ve bana kızıyor. Sikmişim içe dönmeyi, dünyayı arşınlamayı ve keşfetmeyi, diyor. Tavanarasına sıkıştırdığı oyuncaklarını hatırlattığım için bana sinirleniyor. Bana haddinden çok öfkeleniyor. Suratımı yumruklamak, kıçımı tekmelemek istiyor.  Hayalperest piç kurusu, pis züppe, siktir ol git! diyor sinirinden kıpkırmızı olmuş halde.  Küfrediyor ve bundan büyük bir haz duyuyor. Yaptıkları zaten anlamlı şeyler, başka bir anlam kazanmasına gerek yok. Ona sunulanlar yeterince sistematik ve düzenli ne de olsa. İşleri daha fazla karmaşık hale getirmenin ne anlamı var ki? Ne zaman işemesi ve sıçması gerektiğini zaten biliyor. İçinde titreyerek atan bir kalpten ve sigarayla beslenen mor damarlardan başka bir şey yok ki. İçinde ona yol gösterecek bir ruh yok. Ruha inanmıyor. Hiçbir şeye inanmıyor ama yine de nihilist falan değil. Tanrıya inanıyor. Çünkü Tanrının olmadığını düşünmek onun moralini çok bozuyor. Sıkıcı hayatını renklendirecek tek şey Tanrının varlığı çünkü öldüğü zaman mutlu olacağına inanıyor. Çocukken hayal ettiği rengarenk düşleri kaldırıyor sandığına ve doğru bildiği şeyi yapıyor…pardon doğru olduğu söylenen şeyi yapmaya devam ediyor. Sonra derin bir nefes alıyor ve işe gitmek için hazırlanıyor. Hayalindeki kadından oldukça az çekici olan karısının yanağına bir öpücük konduruyor ve evden siktirolupgidiyor.

İşeyen Atmaca s:44-45  / Göktuğ Canbaba

Bunu sevdiyseniz aşağıdakilere bitersiniz!

Related Posts with Thumbnails