25 Kasım 2011 Cuma

Kıtalar henüz birken bütündük de aramıza denizler, ağaçlar girince mi sizli bizli olduk peki hanımefendiler?

Milyonlarca yıldır şu dünyanın üzerinde sonsuz sayıda ayakizi bırakmamıza karşın insanoğlu olarak aslında bir adım bile atamadığımızın zaman zaman farkına varıyorsunuzdur elbet. Varamıyorsanız zaten diyecek bi şey yok. Ama benim anlamadığım şey şudur abiler: Pangea'dan bu yana nasıl oluyor da gerçekte hiç adım atmayı başaramadık?!! Eğer dünya insanları olarak yaşantımız gerçekten de bir iki uzaylı veledin sınav kağıdından ibaretse sikerler böyle sınavı ama! Tamam yeşil uzaylı çocuk sınıfta kaldın ve artık çırpınmayı bırak. Yok et hepimizi ve sen de kabul et dünyayı değiştiremeyeceğini! Biz buyuz işte! Eğer şişman yeşil uzaylı müdüre para falan yediriyorsan da sktir git lütfen. Dünya varolduğundan beri toprakana sonsuz şekilde tecavüze uğradı biliyorsun. Artık yeter diyorum be yeşil oğlum.

Kıtalar henüz birken bütündük de aramıza denizler, ağaçlar girince mi sizli bizli olduk peki hanımefendiler? Yüzlerce yılda bir, kimi topraklarda pek güzel adamlar doğar bilirsiniz ve hepsi de der ki "Ulan birsiniz işte yok birbirinizden bir farkınız." ama nedense kaç yıl geçerse geçsin üzerinden bu kafalar işte bunu bir türlü anlayamıyor.

Bazen düşünüyorum ağaçlarla konuştuğum, hayvanlarla beraber uyum içinde yaşadığım bir dünyayı. Ütopyalara inanırım çünkü gerçeği şekillendirmede birebirdirler.

Hiçbirimizin birbirimizden bir farkı yokmuş ve konuşmadan sessiz sessiz akıyormuşuz dünyanın kalbine. Konuşmanın ne kadar anlamsız olduğunu anlamışız ve yaşayan her şey bir diğerini hissetmeye başlamış çok ama çook derinden. Sonra televizyonu bi açıyorum ya da bi gazete alıyorum aman aman. yine ölümler cinayetler, tacizler falanlar filanlar. Ulan gerizekalı insanlık, aya adam göndermekle, marsın olmayan suyunu çıkarmakla, 500e basa otomobiller yapmakla ileri gitmiş olsaydık ne sana basan bir başka insan ne de arka sokakta açlıktan ölen komşun olurdu. Bana sakın son 50 yılda çok ilerledi şu insanoğlu demeyin ağzınızı burnunuzu dökerim aşağı yemin ediyorum.

Politikacıların ne bok olduğunu anladığınızda ve suratlarınızdaki o leş kokan çamur tabakasının ardındaki gerçek teninizi gördüğünüzde ne köprülerde yürümeye ne dağa çıkmaya ne de birilerini kötülemeye ihtiyacınız olacak bence.

Şunu da söylemeden geçmemek isterim ki, aşağıda gördüğünüz fotoğraflardaki insanlar aynı dünyadan değiller. Birileri bu dünyanın ölümcül sıvılı hıyarları ama diğerlerinin hangi dünyadan olduklarını kestiremiyorum. Biliyorum bazılarımız başka dünyalardan düştük buraya ve diğer kafası az çalışan ölümcül aptallarla yaşamak zorundayız ne yazık ki. Onlarla nefes almak ve yemek yemek zorundayız. Sevişmek ve işemekle yükümlüyüz biliyorum ama yine de diyorum ki: Dünyada 2 farklı insan türü var, bu çok net. Birisi insan; ölümcül, nefret dolu, sevgisiz ve yok etmeye aç. Diğerinin ne olduğuna henüz karar veremedim ama "bi şey" olduğunu biliyorum. Bi şey ki kokusu mide bulandırmıyor ve geçince arka sokaktan, insanın huzurla gülümseyesi geliyor.

Çok konuştum hatta bazılarınız yazıyı okumaktan sıkılıp resimlere daldı. Hiç önemli değil abiler. Siz güzel olmaya bakın ve yüzünüzü her zaman temizleyin.

öperim hepinizi..





































Göktuğ Canbaba 2011

Paylaş

10 Kasım 2011 Perşembe

ADKKDAİGBYKGFM ile ilk karşılaşmamdı ve beni işe alması için neredeyse delirecektim




....“Türk televizyonlarında yayınlanan dizilerdeki oyuncuların ve onları seyreden izleyicilerin 1 haftada akkıttığı gözyaşı miktarının olimpik bir havuzu dolduracak kapasitede olduğunu düşünüyorum ve eğer mümkünse bu fantastik havuzda sırtüstü stilinde olimpiyatlara hazırlanmak istiyorum,” dedim ADKKDAİGBYKGFM’ye (Aptal dizilerde kendini kaybeden daha aptal insanların gözyaşlarıyla beslenen yarı klorlu gözyaşı fabrikası müdürü.)

ADKKDAİGBYKGFM bi süre mal gibi suratıma baktı. Mal gibi bakmayı tüm o kötü kokan sulu dizilerden öğrenmişti. Gerekirse bir anda ağlayabilir ve içinde bulunduğumuz odayı küçük ölçekli bir bebek havuzuna dönüştürebilirdi. ADKKDAİGBYKGFM küçük ölçeklerden çok iyi anlardı.

“Başvurunuzu alayım,” dedi sessizce. Elimdeki buruşuk kağıtları müdüre uzattım. Ağlamaklı gözlerinden süzülen bakışlar kağıdın üzerinde bir süre dolandı. Normal dizi uzunluğu formatını 5e katlayan bu güzide çalışmalar boşa gitmemeli, diye düşünüyordum içimden. Bu dizilerden elimizden geldiğince faydalanmalıydık. Hem takıma girebilirsem belki bi şekilde para falan da kazanabilirdim. Tüm o boktan dizilerin üzerinde sırtüstü stilinde yüzebilirdim, hatta aşırıya kaçıp gülümseyerek havuza bile işeyebilirdim yüzerken. Hayat bazı zamanlar bana çok anlamlı geliyordu.

“Aradığımız özelliklere sahip misiniz bilemiyorum,” dedi müdür hayli duygulu bi şekilde, sanki bıraksam halime acıyıp oracıkta ağlayacaktı piç kurusu.

“Tabii ki sahibim,” dedim. Aslında bi boka sahip değildim. İnsanların bir şeye sahip olma düşüncesi bile midemi fazlasıyla bulandırıyordu ama yapacak bi şey yoktu. Paraya ihtiyacım vardı, sırtüstü yüzmeyi seviyordum ve tüm o sulu diziler boşa gitmemeliydi.

“O zaman sizi en azından bi süre deneyelim. Bir haftada kolayca biriken göz yaşı havuzunda 12 gün yüzün. Antrenörümüz sizin canınıza okuyacak ama eğer sizde aradığımız aptallık kırıntılarını fark edebilirse takımdasınız demektir, ordan da vel elini olimpiyatlar tabii ki!”

Sevinmiştim ne yalan söyleyeyim. Belki de artık her şey çok daha güzel olacaktı. Belki de anlam, şişman veya zayıf, çalışkan veya tembel ya da güzel veya çirkin olmasını umursamadığım kendini bilmez insanların gözyaşlarıyla doldurulmuş aptallık havuzunda gizliydi. Yüzümde sakat bir ifade belirdi ve ağlamaya başladım. Bu ADKKDAİGBYKGFM’nin çok hoşuna gitmişti. Belli ki sınavdaki ilk soruyu gidiş yolundan tutarak kundeye getirmiştim ve muhtemelen sonraki sene olimpiyatlardaydım...

öperim hepinizi...

Göktuğ Canbaba

başı ağrıyan bir Kasım akşamı 2011

Paylaş

Bunu sevdiyseniz aşağıdakilere bitersiniz!

Related Posts with Thumbnails